Metin Çulhaoğlu
Cin şişeden çıktıktan sonra…
İnsanların sosyalizme inanması, bu düşüncenin kendine özgü yetkinliğine güvenmesi elbette iyi bir şeydir. Ancak, sosyalizmin, insanlık tarihinde ileri ve gelişkin denebilecek ne varsa hepsinin geçmişteki cisimleşmesini kökünden kazıyıp her birinin yerine yeni ve bambaşka şeyler getirebileceği ya da getirmesi gerektiği düşüncesi doğru değildir.
Masaya vurulan yumruk mu kükreyen fare mi?
Bırakalım Namık Tan gibi emekli diplomatlar “Bir an Türkiye’nin kendisine ve batıya büyük zarar verecek bir konuda ısrarlı olacağını düşünüp” ecel terleri döksün, sonra da rahat bir nefes alsın.
“Oligarşi” derken…
Türkiye’de kapitalizmi bir oligarşi olarak görenler varsa oligarşiyi kahretmeye devam edebilirler; yeter ki ara sıra daha “büyük resme” de bakılsın ve oligarşi kahrolurken burjuvazinin keyfi çatmasına izin verilmesin…
CHP’nin tek parti dönemi sicili için rehber
Siyasal partilerin sicillerine ilişkin doğru bilgilere her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz bu günlerde biz de sosyal medyadaki tarihsel gün paylaşım ritüeline mütevazı bir katkımız olsun istedik ve aşağıdaki rehberi hazırladık.
İttifak, cephe, blok, vb. üzerine
Dünyamızın bugünkü durumu ve koşulları, sosyalist solun yükselmesinin, adına ne denirse densin (birlik, blok, cephe, ittifak, koalisyon, pakt, platform, vb.) başkalarıyla birlikte yürüyeceği yola ve alacağı mesafeye bağlı olduğuna işaret ediyor.
Solcu apolitizmi
Birileri AKP’nin ve Erdoğan’ın siyaseten yenilmesiyle Türkiye’de nelerin değişebileceğine, ne gibi yeni süreçlerin başlayabileceğine, geniş halk kesimlerinde hangi yeni arayışların oluşabileceğine pek önem vermeden sürekli olarak nelerin aynı kalacağına vurgu yapıyorsa bu da apolitizmin bir türü sayılmalıdır.
Sokaktaki faşizm
Bugün, geçmişin Türk-İslam sentezinin seküler yanları neredeyse tamamen törpülenerek ve İslami vurgulara çok daha fazla ağırlık tanınarak, üstelik gündelik yaşam pratiklerinin tamamını kapsayacak bir ”totalite” anlayışıyla dar ideolog çevrelerin ötesine, mahalleye, sokağa taşınmaya çalışıldığını görüyoruz.
Bir ideolojik yakıt olarak korku
“Güçlü lider”, “dediği dedik tek adam”, “otoriter figür”, kendini çaresiz ve savunmasız hisseden insanın, korkularına çare saydığı bir merkez olarak görülmektedir: Hangi korkuları yaşıyorsa, bunların kaynağı olarak kimleri görüyorsa, hepsine “heyt” çekecek, kodu mu oturtacak, vurdu mu ses getirecek bir lider…
İlle de bir musibet mi gerekiyor?
Sadece tanığı ve parçası olduğumuz son 60 yıla yakın dönem için değil Türkiye solunun 100 yılı için rahatlıkla söyleyebiliriz: Sol, dini “baş düşman” saymak bir yana tarihinin hiçbir döneminde insanların dinsel inançlarına, değerlerine, ibadetlerine ve kutsal mekanlarına karşı hakaretamiz ve aşağılayıcı söylemlerde bulunmamış, bu tür davranışlar içine girmemiştir.